Zonguldak Tarih sayfası editörü Hayati Yılmaz, Karadeniz’de art arda yaşanan askeri gelişmeler ışığında Zonguldak’ın tarih boyunca taşıdığı stratejik önemi ele alarak, kentin geçmişten bugüne güvenlik risklerini yerel tarih perspektifiyle değerlendirdi.
İşte Hayati Yılmaz'ın o yazısı;
"29 Kasım’da Kocaeli açıklarında, Zonguldak’a yaklaşık 150 km mesafede VIRAT ve KAIROS adlı gemiler insansız deniz araçları (İDA) saldırılarıyla vuruldu.
2 Aralık’ta Sinop açıklarında, kıyıdan 130 km açıkta seyreden MIDVOLGA-2 tankeri, Rusya’dan Gürcistan’a ayçiçek yağı taşıdığı sırada saldırıya uğradı.
12 Aralık’ta Zonguldak ile Ukrayna arasında Ro-Ro seferleri gerçekleştiren bir Türk gemisi, Ukrayna’da füze saldırısına maruz kaldı.
15 Aralık’ta ise Karadeniz üzerinden gelerek Zonguldak üzerinden geçtiği tahmin edilen bir insansız hava aracı (İHA), vurularak düşürüldü.
Bu 20 gün içinde yaşananlar, Zonguldak’ın ne kadar güvende olduğu sorusunu akıllara getirdi.
Türkiye genelinde bu gelişmelerin ne anlama geldiği televizyonlarda güvenlik uzmanları ve emekli üst düzey komutanlar tarafından değerlendiriliyor. Bu nedenle, yerel bir tarih yazarı olarak konuyu Türkiye genelinden ziyade Zonguldak özelinde, tarihsel bir perspektifle ele almak istiyorum.
Zonguldak, etrafı dağlarla çevrili, Anadolu’nun adeta saklı kalmış bir köşesidir. Bu coğrafi yapı nedeniyle tarih boyunca Anadolu ile sınırlı bir etkileşim içinde olmuştur. Anadolu’da pek çok imparatorluk kurulmuş, büyük savaşlar yaşanmış olmasına rağmen Zonguldak’ın da içinde bulunduğu Batı Karadeniz kıyıları karadan ciddi saldırılara uğramamıştır. Çünkü Zonguldak ve Bartın topraklarına iç kesimlerden geçiş oldukça zordur. Hiçbir ordu bu güzergâhı tercih etmemiştir.
Bu bölgede yaşanan neredeyse tüm saldırılar deniz yoluyla gerçekleşmiştir. M.Ö. dönemlerde Lidya, Frig ve Makedon devletleri bu toprakları savaşmadan egemenliklerine katmıştır. Roma İmparatorluğu’na miras yoluyla geçmiştir. Zonguldak’ın batı kesimi Osmanlı’ya bir anlaşmayla dahil edilmiştir. Karadan ordusuyla gelen tek hükümdar Fatih Sultan Mehmet’tir. O da Amasra’yı savaşmadan almıştır. Zaten ordunun büyük kısmı Bartın önlerine denizden donanma ile gelmiştir.
Bu kıyılara gelen her unsur denizden gelmiştir.
Miletoslular, Ataloslar, Galatlar ve Cenevizliler deniz yoluyla bu kıyılara yerleşmiştir. Ancak bu topraklar o dönemlerde de sahipsiz değildi. Denizden gelen birçok güç yağma yapmıştır. Bu baskılardan bunalan antik topluluklar daha iç kesimlere göç etmek zorunda kalmıştır. Kaokanlar Herakleia’dan (Ereğli) Filias (Filyos) Vadisi’ne göç etmiştir.
Rus tehdidi ilk kez 1654 yılında kendini göstermiştir. Don Kazakları Zonguldak kıyılarına çıkarma yaparak evleri yağmalamıştır. Osmanlı’nın en zayıf noktalarından biri Karadeniz kıyılarıydı. Çünkü puslu havalarda aniden ortaya çıkan deniz araçlarını takip etmek zordu. En yakın askeri birliğin bölgeye ulaşması saatler sürdüğünden Zonguldak korsan saldırılarına açık hale gelmiştir. Don Kazakları, her birinde yaklaşık 20 kişi bulunan ince uzun kayıklarla yaklaşık 350 km kürek çekerek bu kıyılara ulaşmıştır. Bu saldırıların arkasında ise Rus yönlendirmesi vardı.
1700’lü yıllardan itibaren Osmanlı-Rus savaşlarında Batı Karadeniz kıyıları denizden hedef alınmıştır. 1848’de maden ocaklarının açılmasıyla Zonguldak stratejik bir konuma yükselmiş, bu nedenle 93 Harbi ve I. Dünya Savaşı boyunca sürekli deniz saldırılarına maruz kalmıştır. Hatta denizden kalkan ilk askeri uçaklar Ruslar tarafından Zonguldak’a saldırmak amacıyla geliştirilmiştir.
Cumhuriyetin kurulmasının ardından Zonguldak’ın stratejik önemi dikkate alınmış, demiryolları iç kesimlerden geçirilerek kente ulaştırılmıştır. Bu nedenle Adapazarı–Zonguldak hattı tercih edilmemiştir. Bugün Bahçelievler ve İncivez gibi yoğun nüfuslu alanlarda uzun süre yapılaşmaya gidilmemiş, şehir Mithatpaşa–Asma–Dilaver hattında gelişmiştir. Açık alanlardaki yapılaşmalar genellikle 1950 sonrası başlamıştır.
Enerji ve elektrik tesisleri de II. Dünya Savaşı sonrasında bombalanma riskine karşı daha güvenli noktalara kurulmuştur. 1939’da demir-çelik fabrikasının Karabük’e yapılmasının nedeni de bu stratejik kaygılardır. Ancak 1960’lı yıllarda bu tehditlerin unutulmasıyla ikinci demir-çelik fabrikası Ereğli Limanı’na kurulmuştur. Zonguldak’ta deniz manzaralı yapılaşmalar 1950’lerden sonra başlamış, üniversite dahi deniz manzaralı bir alana kurulmuştur. Oysa 1924’te açılan Maden Mühendisliği Okulu bile denize ters bir yamaçta inşa edilmiştir.
Bugün denizden gelecek klasik tehditler azalmış olsa da insansız hava araçları yeni bir risk oluşturuyor. Zonguldak, Türkiye’nin elektrik enerjisinin yaklaşık yüzde 6’sını karşılamakta, ayrıca Filyos’ta milyarlarca dolarlık doğal gaz yatırımı bulunmaktadır.
Zonguldak, tarih araştırmaları açısından da talihsiz bir konumdadır. Yerel tarihçiler olmasa birçok olay bilinmeyecekti. Çanakkale Savaşı müfredatta yer alırken, aynı yıllarda Rusların Zonguldak madenlerine yaptığı saldırılar neredeyse hiç anlatılmamaktadır. Kurtuluş Savaşı’nda bile karadan saldırı olmazken, Türkiye’nin tek deniz savaşı Zonguldak’ta yaşanmıştır.
Sonuç olarak;
Zonguldak her dönem stratejik bir şehir olmuştur. Coğrafi yapısı nedeniyle karadan saldırı zordur, bu yüzden tehditler hep denizden gelmiştir. Günümüzde de enerji kenti olması sebebiyle stratejik önemini korumaktadır. Olası bir savaşta denizden hedef alınabilecek ilk bölgelerden biridir.
1980’li yıllarda alarm kuleleri ve radar sistemleri bulunuyordu. Filyos Kalesi altındaki radar ve askeri bölge bunlardan biriydi. Ancak zamanla bu sistemler kaldırıldı.
Bugün Karadeniz’in hemen dibinde bir savaş yaşanıyor. Zonguldak’a yakın bölgelerde gemiler vuruluyor. Avrupa’da bile ülkeler savunma tedbirlerini artırıyor.
Peki, Zonguldak’ta olası bir İHA saldırısına karşı hava savunma sistemi var mı?
Sığınaklar mevcut mu?
Bu konularda neden kimse konuşmuyor?
Olası bir senaryoya karşı hangi tedbirlerin alındığını bilen yok.
Herkes başka gündemlerle meşgul."