Yeni belgeler Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nden çıktı, gözler keşif sürecine çevrildi**
Zonguldak’ın Alaplı ilçesinde AYTEK Yatçılık tarafından kurulması planlanan ahşap yat ve tekne imalat tesisine ilişkin tartışmalar giderek büyüyor. Projenin yapılmasının planlandığı alanın içme suyu havzası ve sel taşkın bölgesi olduğu gerekçesiyle uzun süredir itiraz eden çevre gönüllüleri ve Çamlıbel Köyü sakinleri, hukuki mücadelenin kritik bir aşamaya geldiğini belirtiyor.
“DSİ olumsuz görüş verdi, valilik izin vermemişti”
Çevrecilerin aktardığı bilgilere göre daha önce Devlet Su İşleri (DSİ) proje alanına ilişkin olumsuz görüş bildirmiş, yine bir dönem önceki Zonguldak Valisi de “sel taşkın alanı olduğu” gerekçesiyle projeye izin vermemişti.
Buna rağmen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü tarafından “ÇED Gerekli Değildir” kararı verilmiş, bu karar üzerine Alaplı Çamlıbel Köyü sakinleri iptal davası açmıştı.
Davada önümüzdeki günlerde keşif yapılması beklenirken, süreçte dengeleri değiştirebilecek yeni belgelerin ortaya çıktığı öğrenildi.
Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nden çıkan belge: “Alan resmî içme suyu havzası”
Araştırmacı-Yazar Burhan Akbaş, Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde yaptığı çalışmalarda, projenin bulunduğu bölgenin 1970 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla resmen yeraltı suyu işletme sahası olarak ilan edildiğini ortaya koydu.
18 Eylül 1970 tarih ve 7/1265 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nde Alaplı Ovası’nın yeraltı suları, sınırları, kuyu derinlikleri ve koruma şeritleri detaylı şekilde belirlenmişti. Belgede:
Bölgenin içme suyu açısından stratejik rezerv olduğu,
10 metreden daha derin kuyu açılmasının yasak olduğu,
Sahile yakın 100 metrelik şerit içinde 10 metreden derin kuyu açılmasının kesin olarak yasaklandığı,
Ovada yılda yalnızca 1 milyon m³ yeraltı suyu çekilebileceğinin hesaplandığı belirtiliyor.
Bu sınırlar; Kıran, Büyüktekke, Sabırlı, Bölücek, Çamlıbel, Durhanlı ve Değirmenciler köylerinin oluşturduğu geniş bir çemberi kapsıyor.
AYTEK’in tesis kurmak istediği alan da bu çemberin tam içinde bulunuyor.
“Bölge birçok köyün içme suyunu karşılıyor”
Çevre gönüllülerine göre belgedeki en kritik detaylardan biri, ilgili alanın halen birçok köyün içme suyu ihtiyacını karşılayan rezervlerin üzerinde bulunması.
Kurulması planlanan ahşap yat ve tekne imalathanelerinin bu bölgede yer alması hâlinde; kimyasal maddeler, metal işleme atıkları, solventler ve yüzey işlem ürünlerinin yeraltı suyunu tehdit edeceği belirtiliyor.
Bu kararnameye rağmen neden ÇED muafiyeti verildi?
Bölgede en çok tartışılan konulardan biri de bu soru.
Çevreciler, 1970 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ortadayken ÇED muafiyeti verilmesinin açıklanabilir olmadığını savunuyor.
Köylüler bu nedenle yürütülen davanın, yeni arşiv belgeleriyle birlikte çok daha güçlü bir zemine kavuştuğunu belirtiyor.
Araştırmacı-Yazar Burhan Akbaş: “Bu alan bilimsel olarak korunması gereken su sahasıdır”
Akbaş, kaleme aldığı yazıda hem tarihi hem de hukuki yönleri hatırlatarak şunları vurguladı:
Alaplı’nın Osmanlı döneminde önemli bir gemi ustalığı merkezi olduğunu, bu nedenle ahşap tekne üretimi geleneğinin bölge kültüründe yer tuttuğunu,
Ancak bunun içme suyu sahasında sanayi kurulmasını haklı çıkarmadığını,
Devletin 1970’te bölgeyi korumaya aldığına dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti.
Akbaş, “Kararname bize Alaplı’da sanayi tesislerinin nerelere kurulamayacağını gösteriyor. Yatırım karşıtı değiliz ancak içme suyu sahasına sanayi yapılamaz.” sözleriyle yazısını tamamladı.
“Kızıl derili atasözü bugün daha anlamlı”
Akbaş yazısını şu çarpıcı cümlelerle noktaladı:
“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
Gözler keşif ve bilirkişi incelemesine çevrildi
Dava kapsamında yakın zamanda yapılacak keşfin, arşivden çıkan bu yeni belgelerle birlikte kritik önemde olduğu belirtiliyor.
Çevre gönüllüleri, köylüler ve uzmanlar, yeraltı suyu işletme sahasında olduğu iddia edilen bölgede tesis kurulmasının telafisi olmayan zararlara yol açacağı görüşünde birleşiyor.
Hukuki süreç devam ederken, Alaplı’daki tartışma hem çevresel hem de toplumsal boyutlarıyla gündemdeki yerini koruyor.